Albert Einstein ve Din

Einstein’ın din ile ilgili görüşlerinden anlıyoruz ki, evrendeki mükemmelliğe hayran birisi olarak kainatın bir yaratıcısı olduğunun kesin olarak farkına varmış; Fakat kuvvetle muhtemeldir ki semavi dinler konusunda sadece orijinalliğini büyük ölçüde yitirmiş olan incil ve tevratı incelediği için akıl ve bilime uygunluk açısından yeterince tatmin olamamanın verdiği hayal kırıklığı ve üzüntüsü içinde savrulup durmuş. Etik konusun da da mevcut evrensel de...ğerleri oluşturan temel kaynağın semavi dinler olduğunu gözardı etmiştir.

İnsanı merkez alıp ilgilenen insana tennezül buyuran bir yaratıcıyı kendine göre mantıklı bulmamasının nedeni evrenin çok büyük ve muazzam olduğunu keşfetmiş olmasından kaynaklanıyor. Yani bu kadar sonsuz büyüklükte bir evrenin sadece insan için yaratılmış olmasını kabullenemiyor, haşa fazla ve gereksiz buluyor. Oysa bu büyüklüğün ve mükemmelliğin kendisinde de bir Yaratıcı inancı doğurduğunu itiraf ederek, farkında olmadan evrendeki büyüklük ve mükemmeliğin hikmetini de açıklamış bulunuyor.

Einstein'ın kainatın yaratıcısının sonsuz güç ve kudret sahibi, daha nice sayısız alemlerin yerlerin, göklerin Rabbi olduğunu, uyku ve gaflet basmadan bütün varlıkları, hiçbir ağırlık duymadan ayakta tutup gözettiğini, sürekli yaratmakta olduğunu... O'nun çok yüce çok büyük olduğunu, uzayın genişlediğini, yer çekimini, gezegenlerin yıldızların yörüngelerinde yüzdüğünü, zamanın göreceliğini... daha bir çok kendi keşiflerini de kapsayan bilimsel gerçekleri daha önceden haber vermiş olan Kur'an-ı Kerimi yeterince okuyup incelemediği anlaşılıyor.

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

 OKU

Asıl Olan Manevi Medeniyettir

Gerçek medeniyet insan fıtratına uygun yaşam biçimidir. İlk olarak Hz.Adem(as) tarafından kurulup mükemmelliğin doruğuna ulaşmış olan gerçek manevi medeniyet toplumların maddi hayata meylederek Allah(c.c) dan başka dünyevi şeyleri Allah(c.c) gibi severek, itaat ederek, överek, şükrederek...özetle taparak ortak koşmaları suretiyle tevhid dininden uzaklaştıkları her dönemde gerilemiştir; Dinin tamamen bozulmasıyla birlikte çöken manevi medeniyetler, doğru yolu göstermek için gönderilen her Peygamber tarafından yeniden ayağı kaldırılarak tekrar inşa edilmiştir.

Maalesef günümüzde etkin olan pozitivist ve materyalist zihniyetin maneviyatı göz ardı etmesi neticesinde insanlar medeniyeti beton yığını şehirler, metal yığını eşyalar, sırf eğlenmek zevk ve sefa içinde yaşamak için çok kazanmak, çok tüketmek... kısacası fıtratı ve Ahlak sınırlarını zorlayan bir yaşam biçimiymiş gibi görmeye başlamışlardır.


Bundan daha vahim olanı ise bu sözde maddiyata dayalı “medeniyet” gün kutlamaları, moda gibi kaynağı belli olmayan israf ve gösterişe dayalı bir takım uydurma örf ve adetler, tüketim ve faize dayalı ekonomi ve finans sistemleri, hiçbir katma değeri olmayan masa, sandalye ve bilgisayardan ibaret sanal ofis işleri icat ederek insanların alın terini, maddi manevi her şeyini sömürmektedir.


Helak edilen kavimlerle ilgili Kur'an'da bildirilen kıssalar ve günümüze ulaşan piramit, antik tiyatro gibi devasa kalıntılar, helak edilmelerine neden olacak düzeyde sapıtan kavimlerin aynı zamanda bugünkü materyalist zihniyetin maddiyata dayalı medeniyet anlayışına uygun bir yaşam biçimine ulaşmış olduklarına da işaret etmektedir. Bu dikkate şayan durum bizim “asıl olan manevi medeniyettir” görüşümüzü desteklemektedir.


Sonuç olarak biz maddi medeniyetin ancak manevi medeniyetin ihtiyaçlarına cevap verebildiği ölçüde bir değer ifade edebileceği kanaatindeyiz. Yani maddi medeniyet amaç değil sadece manevi medeniyetin ihtiyaçlarına cevap veren bir araç olarak görülmelidir. Bizim nazarımızda fıtrata uygun yaşamı yani manevi medeniyeti hedefleyen toplum ilerici, fıtrata aykırı yaşamı tercih ederek manevi medeniyetten uzaklaşan toplum ise gerici toplumdur.

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

OKU

Allah(c.c)'ı Unut­turacak Derecede İnsanı Meşgul Eden Şeylere Dikkat

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara(165-167) "İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: «Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!» İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU