Bismillahirrahmanirrahim...
Ali İmran-32 "De ki: 'Allah'a ve Peygambere itaat edin'. Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez."
Enam-57 "...Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
Yusuf-40 "...Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler."
Kehf-26 " ...Onlar için Ondan başka bir dost ve yardımcı yoktur. O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez."
Nisa-105 "Doğrusu Biz sana gerçeğin ta kendisi olan kitab (Kur'an)'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma!"
Nahl-44 "Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler."
Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.
Terim olarak sünnet, Hz. Peygamber'in fillerine, hadis ise sözlerine ve anlatımlarına denir. Kelimelerin lugat manalarına da uygun olarak ilk asırlarda yapılan bu tarif, son zamanlarda değiştirilmiş, sünnet ile hadis ayni şeymiş gibi hadisler için de sünnet kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.
Oysa hadisi sünnetle eşitleyemeyiz yani sünnetle hadis ayni şey değildir. Her sünnet hadisdir; ama her hadis sünnet değildir. Hadis söylemle, Sünnet eylemle ilgilidir. Hadisler zannidir, manen rivayet edilmiştir, doğru anlayıp doğru aktarabilmiş midir, şüphelidir; Dolayısı ile hadis’in cerh ta’dile ihtiyacı vardır; ama sünnet tevatür olduğu için cerh ta’dile ihtiyacı yoktur. Sünnet; Allah(c.c) Resulünün devamlı yaptığı, sahabenin da ondan gördüğü ve kendilerinin de ona uyarak yapmaya devam ettikleri, böylece atadan oğla uygulamalı olarak tevaturen bize kadar intikal ettirilen Resulullah(s.a.v)'in fiillerine denir ve kesinlik ifade eder.Namazın rekat sayıları, kılınış şekli, tesettür vs gibi
Hadis rivayetleri ise, sünneti anlamaya yardımcı olan ve sünnetten izler taşıyan rivayetlerdir. Zira hadisler, Rasulullah(s.a.v)'in uygulamalarının, yani vakıanın aynen aktarımı değil, şahidlerin (sahabenin) o yaşantının nasıl olduğu hakkında hatırladıktan kadarıyla sözlü bilgi aktarımlarıdır. Bu haberler vakıayı motomot ve kuşatıcı bir şekilde aktaramaz. Dolayısıyla hadis, sünnetten iz taşımakla birlikte, sünnetin kendisi değildir.
Sünnet şu şekilde ifade edilebilir. “Hükümlerinin aslı Kur’an’da olan İslam’ın temel ilkelerinin şahitlik keyfiyeti ile Rasulullah(s.a.v)’ın örnekliğine baş vurmanın zorunlu olduğu, zamanı aşkın ümmeti bağlayan model uygulamalardır” Sünnet, Rasulullah(s.a.v)’ın hayat tarzıdır. Allah ile rasulullah’ın arasını birleştirmektir. Rasulullah hz. Muhammed (s.a.v) bir postacı olarak algılanmamalıdır o ilk şahit, nebi-rasuldür. Bu yüzden vahiysiz peygamber peygambersiz vahiy düşünülemez. Sünnet Kur’an’dan Kur’an sünneten koparılamaz. Kur’an ile sünnet etle tırnak gibidir.
Resulullah(s.a.v)'in zaman ve mekan sınırlarını aşan bu örnekliği (yani sünnet), çelişkisiz bir biçimde günümüze kadar yaşayan bir süreklilikle taşınmıştır. Resulullah(s.a.v)'ın örnekliği dinin esasıyla ilgili Kur'an dışında yeni bir ilke belirlemek veya bilgi getirmek şeklinde değil, ancak Kur'an hükümlerinin pratize edilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. örneğin namazın vakitleri, temel erkânı ve rekatları hakkındaki Resulullah(s.a.v) dönemindeki sünnet; bu konuların nasıl uygulanacağı hakkında hiç kimseyi içtihada zorlamadan, bize kadar ulaşmıştır.
Resulullah(s.a.v), ancak Kur'an hükümlerini tatbik için açıklamalar yapmış ve haklarında nass bulunmayan konularda Kur'an bütünlüğünden içtihadi tesbitler çıkarmıştır. Kendisine vahiy inzal olan Resulullah(s.a.v), şüphesiz vahyi en iyi anlayandır; Dolayısı ile gerek vahye tabi olmak konusunda gerekse vahyin şahitliğini yerine getirme konusunda Resulullah(s.a.v)'a itaat, Allah(c.c)'a itaati ifade etmektedir.
En doğrusunu Allah(c.c) bilir.
Yararlanılan Kaynaklar: Kur'an Tefsir/Mealleri ve Sosyal Medya
OKU
Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in Kuranı Terkeden Kavmini Şikayeti

Dini konuları kategorize etmek, maddelere, alt başlıklara, bölüm ve kısımlara ayırmak gibi akademik tarzda ele alıp açıklamaya çalışan bazı geleneksel din alimleri, okumaya insan oğlunun ömrünün yetemeyeceği düzeyde sayısız ciltler dolusu kitap yazmışlardır ve bugün de yazmaya devam etmektedirler. Bunun neticesinde her insanın anlayabileceği kolay, basit kavram ve konular bile maalesef zamanla içinden çıkılamıyacak hale dönüşmüştür.
Örneğin insanın kendisi yani kişilik gibi basit bir kavram, ruh, nefis, kalp, akıl gibi çeşitli bölümlere ayrıştırılmıştır. Veya şirk gibi Allah(c.c)’ın asla affetmeyeceğini bildirdiği ve bu nedenle en küçük zerresinden dahi korunmamız gereken en büyük günah bile, büyük şirk, küçük şirk, açık şirk gizli şirk...gibi kategorize edilerek izah edilmeye çalışılmıştır.
Bundan daha vahim olanı ise, çoğu İslam bilginleri, bazı ayetlerle çelişdikleri konularda kendilerinin yanılabileceğine hiç ihtimal vermeden görüşlerine ters düşen bazı ayetlerin nesh edildiğini ileri sürerek, Hicr Suresi’nin 9 ncu ayetinde bir tek harfi bile değişikliğe uğramadan korunacağı bildirilen Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerini yok sayma cüretinde dahi bulunmuşlardır. Birbirlerinden esinlenerek nesh konusunu bilimmiş gibi görüp, eserler yazıp öğretmişler; Birbirleriyle yarışırcasına kimi nesh edilen ayet sayısını beşe indirmiş, kimi de bu sayıyı 565’e kadar çıkarmıştır.
Ayrıca bu gibi eserlerin kaynak olarak okunmadan, veya bu bilgilere sahip birilerinin düşünce ve yorumlarına başvurulmadan Kur’an ve Sünnet’in her insan tarafından anlaşılamayacağı hurafesi ise Müslüman Dünyasına dayatılmıştır. Sonuç olarak, mübarek ayetlerde buyurulduğu gibi Cenab-ı Allah(c.c)’ın ayrım gözetmeden tüm kullarını mesul tutuğu Kitab’ından ve alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberinin(s.a.v) Sünnet’inden insanların hür ve özgürce herhangi bir aracı olmadan bizzat istifade etmeleri adeta engellenmiştir.
Allah(c.c) bizleri Kur’an ve Sünnet yolundan ayırmasın. (Amin!)
En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Furkan (26-31) "İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah'ındır. Kafirler için de pek çetin bir gündür o. O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı (batıl yolcusunu) dost edinmeseydim Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder. Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler. (Resulüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peyda ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter."
Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.
Furkan-30 Tefsiri: Peygamber de, Ya Rab! demekte, yani bir taraftan da Peygamber Allah'a şöyle şikayet etmektedir: Kavmim bu Kur'ân'ı mehcur tuttular. Mehcur tutmak iki anlama gelir birisi terkedip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Her kim de Kur'ân'ı öğrenir de Mushaf'ını asar, ilgilenmez ve bakmazsa; kıyamet günü gelir, yakasına sarılır 'ya Rab! Bu kulun beni mehcûr tuttu (beni terkedip uzak kaldı, benimle amel etmedi), benimle arasında hüküm ver' der." Diğer anlamı ise; hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler, demektir. Peygamberin bu şekilde şikayetini söylemek büyük bir tehdittir. Çünkü peygamberler kavmini Allah'a şikayet ettikleri zaman haklarında azab çabuklaştırılmış olur. (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)
OKU
Nefisle Mücadele
Bismillahirrahmanirrahim...
Yusuf-53 "...Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse)müstesnâ..."
Kaf-16 "Andolsun ki; insanı, Biz yarattık ve nefsinin kendisine ne fısıldadığını da biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız."
Naziat (40-41) "Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barınaktır."
Fecr (27-30) "Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir."
Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir savaştan dönünce de, "Küçük cihaddan büyük cihada döndük" buyurdu. Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah büyük cihad nedir?) diye sual edince, Peygamber efendimiz (s.a.v), "Nefsle cihaddır" buyurdu. (Deylemi, Beyheki, Hatibi Bağdadi, İ. Gazali, İ. Süyuti)
"Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2)
"Asıl kahraman, nefsini yenendir." (El-Askeri)
"Aklın alameti, nefse galip gelmek ve öldükten sonra lazım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir." (Tirmizi)
Hz.Muhammed(s.a.v)
OKU
Yusuf-53 "...Muhakkak ki nefis, dâimâ kötülüğü emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse)müstesnâ..."
Kaf-16 "Andolsun ki; insanı, Biz yarattık ve nefsinin kendisine ne fısıldadığını da biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız."
Naziat (40-41) "Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barınaktır."
Fecr (27-30) "Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir."
Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bir savaştan dönünce de, "Küçük cihaddan büyük cihada döndük" buyurdu. Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah büyük cihad nedir?) diye sual edince, Peygamber efendimiz (s.a.v), "Nefsle cihaddır" buyurdu. (Deylemi, Beyheki, Hatibi Bağdadi, İ. Gazali, İ. Süyuti)
"Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2)
"Asıl kahraman, nefsini yenendir." (El-Askeri)
"Aklın alameti, nefse galip gelmek ve öldükten sonra lazım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir." (Tirmizi)
Hz.Muhammed(s.a.v)
OKU